DİRİLEN ULUS
3 Temmuz 1919;
ümitler
ümitsizlikler
imkanlar
imkansızlıklar
ve çözülmelerle dolu günler.
Mustafa Kemal Erzurum’da;
hayatının en buhranlı gecesini
yaşamaktadır.
Vereceği çetin bir kararla karşı-karşıyadır.
“Askerlikten ayrılmak…”
Kulağının ardında fısıldayan bir ses
aynı şeyi tekrarlamaktadır;
“İstifa et paşam
askerlikten çekil
sonra belki her şeyi biter
ve sen geç kalmış olursun…”
8 Temmuz gecesi saat 22.50;
akşam derinleşiyor!
Gece ilerlemekte.
Bir sıkıntı var;
Erzurum’un yayla havasında bile!
Bu sırada;
gecenin bağrından yeni bir haber;
“İstanbul’dan Saray-ı Hümâyun makine
başında sizi bekler…”
Perdenin sonu yaklaşmıştır
ve nihayet perde iner.
Yıldız;
O’nu askerlik hizmetinden
azledildiğini tebliğ ederken
Mustafa Kemal daha atik davranır;
“Mesleğimden ;
hizmetlerimden;
istifa etim!..”
Artık O;
resmi sıfatı ve salahiyetten
mücerret olarak;
yalnız
milletin şefkat ve
civanmertliğine güvenerek
ve onun bitmez tükenmez
feyiz ve kudret kaynağından
ilham ve kuvvet alarak;
vicdan vazifesine devam edecektir.
Milletin bağrında
bir ferd-i mücahit
olarak çalışacaktır…
1
9 Temmuz 1919;
karışık bir gündür!
Etrafındakiler durgundur!
Sivil hayattaki ilk günüdür!
Artık O’nun;
Hiçbir resmi sıfatı
yetkisi
rütbesi
hatta yeri yurdu
geliri
ve parası da yoktur..
10 Temmuz 1919;
Mustafa Kemal
sabah erken kalkmıştır!
Uykusuz bir gecenin sabahıdır bu!
Sinirleri gergindir.
Yaveri Cevat Abbas seslenir;
“Paşam geliyorlar;
ardlarında bir bölük süvari var…”
Sararmıştır;
yerinden kalkar;
odanın ortasına ilerler;
ayaktadır
ve gözleri kapıdadır.
Hayatının dönüm noktasındadır…
Kapıda Karabekir Paşa görünür
-arkasında subaylar vardır-
Sakin görünmeye çalışır!
Yüz hatlarında bir ifade yoktur.
Süvari Bölüğü;
binanın önünde
saf nizamı almıştır.
Karabekir ilerler
yaklaşır
durur;
Esas vaziyetini alır;
ve selam verir.
Önemsiz bir şeymiş gibi
sükunetle bildirir;
“Emrinizdeyim Paşam
ben
subaylarım
erlerim
ve kolordum;
hepimiz emrinizdeyiz…”
Yol dönülmüştür.
Doruk aşılmıştır;
Buhran geçmiştir.
İlk zafer kazanılmıştır.
Mustafa Kemal;
vefalı
cesur
dürüst arkadaşının
boynuna sarılır;
onu kucaklar ve öper.
O an ;
hem Mustafa Kemal’in
hem de milli mücadelenin
tarihinde kader tayin eden bir andır..
23 Temmuz 1919;
Erzurum kongresi…
4 Eylül 1919;
Sivas kongresi…
27 Aralık 1919;
Mustafa Kemal artık Ankara’dadır.
Gökyüzünde
Bütün Aanadolu’dan
Yükselen bir ses vardır.
“Ya istiklal !..
Ya ölüm !..”
Fransızlar
İngilizler
İtalyanlar
Yunanlılar;
Anadolu topraklarını
Paylaşırlar.
Ve 16 Mart 1920 sabahı
Payitaht İstanbul
İşgal altındadır.
Koca imparatorluk tükenmiştir artık.
Şimdi yalnız;
Türkiye Büyük Millet Meclisi vardır…
23 Nisan 1920;
bu tarih
Türk Milli Mücadele Hareketinin
kendi devletini kurduğu tarihtir.
Bu tarihte
milli mücadele
bir halk devletinin
mihveri etrafında
gelişmeye başlamıştır.
Bu mihver;
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükümetidir.
Yarınki bağımsız Türkiye
Cumhuriyeti’nin
temelidir.
Ve önder Mustafa Kemal’dir.
2
Anadolu’nun her yanını ateş sarmıştır.
isyanlar
ayaklanmalar
birbirini kovalar.
isyancılar ve işgalciler el eledir.
Milli harekete ve hükümete
karşı isyanların sayısı
60’ı geçmiştir.
Mustafa Kemal düşünür;
isyanlar
ve dıştan gelen saldırılar arasında
bir bağlantı bulur:
“İdam hükmü veren İstanbul Hükümeti!”
Hıyanet
kin ve taassup dumanları
vatanı karanlığa boğmaktadır.
Çerkez Ethem haykırmaktadır,
“Anakara’ya avdetimde;
Büyük Millet Meclisi Reisini
Meclisin önünde sallandıracağım!...”
Tarihin kendisine
bir görev bağışladığı
ve seçerken aldanmadığı
soylu insan Mustafa Kemal ise
Seslenmektedir;
“Arkadaşlar!...
Hiçbir zaman yılmayacağız.
Tuttuğumuz yolda sonuna kadar
Yürüyeceğiz.
Teslim olmayacağız.
ve başarmaya çalışacağız
yerli ve yabancı düşman karşısında
hakkımızı savunacağız.
Son vardığımız sınırda
eğer galibiyet ümidimiz kalmamış ise
o zaman bir Türk bayrağının altına
sığınarak
orada İstiklal uğruna can vereceğiz…”
Tarih kendisine bağışladığı
görev fermanını
havaya kaldırarak
bir yolcu;
eğer bu yola çıkmışsa;
önünde kurulan tuzaklar
barikatlar
yok olmaya mahkumdur.
Ve de öyle olur…
Mustafa Kemal;
harbi seven
harbi arayan bir kişi değil
usta ve cesur bir askerdir
sulhu özlemektedir.
Düşman;
22 Haziran 1920’de
Ege’den Anadolu içlerine doğru
taarruza başlar;
ve 29 Ağustos’a kadar
Bursa-Uşak hattına varır.
Meclis çalkalanmaktadır!
Bir sorumlu aranmaktadır!
Buhran dolu günler yeniden başlar;
ve millet meclisinde
Mustafa Kemal kürsüye çıkar;
“ Tarihte yarılmamış ve yarılmayan cephe
yoktur!
Cepheler yarılabilir!
Buna karşı tedbir;
yarılan kısmı
derhal kapamaktan ibarettir!...”
Ama milli cephemiz;
bu vaziyet ve kuvvette midir?
Derhal muntazam ordu
ve büyük süvari kuvvetleri teşkil
edilecektir…
6Ocak 1921’de başlayan
Yunan genel taarruzu
10 Ocak’ta İnönü mevzilerine çatar!
Talih dönmüştür artık.
Milletin makus talihi yenilmiştir.
Yunanlılar;
27 Mart’ta
tekrar taarruz eder.
1 Nisan sabahı
Garb Cephesi Kumandanı
İsmet Paşa bildirir;
“Sabah 09.30;
Erkanı Harbiye Umumiye Riyasetine;
Gündüzbey şimalinde
Sabahtan beri sebat eden
ve artçı olması muhtemel olan
düşman müfrezesi;
sağ cenah grubunun taarruzuyla
gayri muntazam çekiliyor.
Kıtalarımız yakından takip ediyor.
Hamidiye istikametinde temas ve faaliyet
Yok.
3
Bozöyük yanıyor.
Düşman;
Binlerce ölüsüyle doldurduğu muharebe
meydanını
muzaffer silahlarımıza terk etmiştir.,
Garb Cephesi Kumandanı İsmet…”
Sakarya Savaşı
ardından Büyük Taarruz
ve 9 Eylül 1922;
Türk süvarileri
İzmir’dedir şimdi.
Düşman bozgun halindedir.
Geldikleri gibi giderler.
Lakin;
gelirken mağrur
giderken mağlupturlar.
29 Ekim 1923;
genç Türk Devleti;
adını koymuştur.
Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.
Ve sonrası yaşanan
on beş yılık bir ömürdür…
Ulu Önder;
bu on beş yılda
milletçe
medeniyet yolunda
devrimlerinle koştuk.
Ve hüzünlü bir kasım gününde;
Seni kalbimize gömdük.
Yaşadıkça yaşatacağız!...
Her şeyimizsin ATATÜRK…
O.Doğu SİLAHÇIOĞLU